Aslında uzunca bir süredir bir çok farklı ortamda dile getirdiğim hususu ulusal anlamda katkı sağlayabilmek adına yazıya döküyorum. Bu gün okuduğum bir haberde TOKİ eylül ayında %20 indirim kampanyası yapacağını duyurdu. Beni bunları yazmaya iten de bugün okuduğum bu haber oldu.
Hepimiz yakınen biliyoruz. Ülkemiz gelişiyor, büyüyor… Büyüme bir çok alanda olurken şehirlere de direkt olarak yansıyor. Tüm yaşam alanlarımız özellikle sanayinin gelişmesi sonucunda nüfus yoğunlukları ile karşı karşıya kalıyor. Özetle iliklerimize kadar kentleşiyoruz !
Sanayi hamleleri iş gücü piyasasında yüksek talebi barındırırken kentin iç yapısında yeterli olmayan iş gücü arzı kırsaldan kentlere göç sonucu karşılanıyor. Son verilere göre ülkemizin kentleşme oranı % 73,89 olurken sanayi hamleleri yapmış bazı ülkelerin kentleşme oranları da ; Hollanda % 91.03 ,Belçika % 97.90 , İsveç 85.96, Avusturya % 66.03, ABD % 81.79, Almanya %75.51 ve Dünya ortalaması ise %54.5’dir.
Tüm bu ülkelerde 1950 yılında kentleşme oranı % 70’ler civarındayken bizde ise %25 civarındadır. 1980 yılında kentleşme oranı Türkiye’de %50 , 2000 yılında %64 olmakla beraber ancak 2010 yılında %70’lere ulaşmıştır. Yani kentleşme bizde aslında hem çok yeni hem de oldukça hızlı gerçekleşmektedir. İşte tamda bu noktada içinde bulunduğumuz durumu çok net görebiliriz diye düşünüyorum. Bize örnek olabilecek sanayi hamlelerini gerçekleştirmiş ülkelerin yaklaşık 100 senede geldiği noktaya biz 25 yıl gibi sıkıştırılmış bir sürede geliyoruz. Geliyoruz ama biraz eksik…
Tabi ki bahsi geçen ülkeler şehirleşmeyi herkesin gözünde büyüttüğü gibi başlangıçta düzenli yapmasa da hızlı ve organize bir şekilde dönüşümleri gerçekleştirdikleri aşikar. Kentleşme beraberinde sosyal bir takım organizasyonları,gelişim alanı zorunluluklarını, kuralları ve vizyon dahilinde uzun dönemli planlama becerisini zorunlu hale getiriyor. Zaten eğer zorunluluk dahilinde tüm bunları göz ardı edip bir şey yapılmıyorsa da bir çok şehrin kaybolduğu gibi şehirler kayboluyor. Bunun bir çok örneği Dünya’nın bir çok noktasında mevcut.
Bu hamleyi yapan ülkeler ve şehirler hangi sanayi alanlarına yatırım yapılacağını belirlerken aslında sosyolojik olarak oluşturulacak kentli profilini de beraberinde belirliyorlar. Şehir için güçlü alanlar, rekabet avantajları ve gelişim alanları ortaya konularak aslında sehirlere birer kimlik kazandırılıyor. Nasıl ki Londra ve Frankfurt için finans merkezleri diyorsak Milano için tasarım merkezi, Paris için eğlence , Lille için sanayi merkezi , Amsterdam ve Roterdam için de lojistik merkezi diyebiliyoruz. Şehirler sanayi kollarından kültür alanlarına kadar öncelik alanlarını belirleyerek birer konsept yada pazar yaratıyor diyebiliriz. Stratejik olarak planlanan kentleşme sürecinde inşa etme konusu tüm bunlardan daha önemli hale geliyor. Bu noktada politika koyucular strateji ve hedefi belirleyip kuralları koyuyorlar ve özel sektör eliyle süreci yönetiyorlar.
Peki biz bu süreçte ne yaptık ?
Biz hızlı yürüyoruz. Gelişiyoruz ve büyüyoruz.Daha da büyüyecegiz ve Dünya’nın en güçlü ülkeleri arasına gireceğiz.Buna adım kadar eminim.
Tüm bu süreçler olurken özellikle büyümenin ivmelendiği bu güne ve bu günün kavramlarına gelelim. Aslında benim fikir olarak oldukça yerinde bulduğum fakat uygulamada bence yerini bulamayan iki konu TOKİ ve Kentsel Dönüşüm…
Kendi başına çok detaylı bir konu olmakla birlikte beklediğim ve hayal ettiğim aslında bambaşka bir şey. Bugun biz master planlarla şehirlerimizin üstün alanlarını, odaklanacakları yatırımları ,organize sanayi bölgelerini, eğitim kurumlarının hizmet planını ve sosyolojik olarak sehirlerimizi planlasak ; sosyal konut alanındaki ihtiyacı her sehirdeki müteahhitlerin kapasitlerine göre teşvik ederek karşılasak ve TOKİ ,bakanlık tarafından belirlenen master planı ve şirketleri denetlese nasıl olur ?
Müteaahitlerin üretim kapasitelerine, cirolarına, sigortalı çalışan sayılarına ya da başka kriterlere göre sosyal konut üretmesi için teşvikler verse nasıl olur? Böylece her sehirde faaliyet gösteren müteahhitlerin istihdama katkısı artar ve tabana yayarız. Sektörü kayıt altına alırız. Sehrin müteahhitleri inşaatları yapacağı için para o şehirde kalır ve ekonomik olarak hareketlilik artar. Ülke olarak problemlerimizden biri olan sermayenin yayılması konusunda büyük yol kat etmiş oluruz. Bunlar olurken de sektöre girişleri de daha kolay kontrol edebiliriz.
İşte tam da bu noktada günümüzün trendi kentsel dönüşüm önümüze geliyor. Bugün şehirlerimizin 100 yılını planlamamız gerekirken, sehrimizi yeni yaşam dönemine hazırlamamız gerekirken maalesef biz sadece ve sadece eski binaları yeniliyoruz. Aynı yollarda yoğunlukları arttırıyoruz. Binaların tasarımları her geçen gün daha güzel hale geliyor ancak kentlerin tasarımları bir o kadar geriye gidiyor. Neden mi ? Yenilenen binalarda yapıların ticari olarak kendini kurtarabilmesi için konut sayısı arttırılıyor. Her şey aynı olup sadece bina yenilendiği için yoğunluklar artıyor, trafik ve otopark problem olmaya başlıyor ve sosyal alanlar yaratılamıyor. Şehirler parkları ve sosyal alanları ile yaşayanlarına yaşam kalitesi sağlar. Hal böyle olunca 10 sene sonra bir daha dönüştürmeye çalışacağız. Halbuki kentleri dönüştürelim ve geleceğe hazırlayalım derken küçük alanları değil de mahalleleri , semtleri ; yolları, parkları , ticari ve sanayi alanları ile planlasak nasıl olur ? Her şehri kendi güçlü alanları ile belirli konseptler dahilinde birer cazibe merkezi haline getirsek nasıl olur ? Yaptığımız çalışmalar ve uygulamalarla Dünya’ya örnek olsak da herkes gelip bizim yaptıklarımızdan feyz alsa nasıl olur ? Büyük düşünsek ve büyüklüğümüzü vizyonumuzla tüm Dünya’ya göstersek nasıl olur ?
Bence harika olur ….